Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Her ne kadar bugünlerde ülkemizde iyi olmak çok zor olsa da umarım iyisinizdir. Ülke olarak çok zor bir zamandan geçiyoruz ve umarım bunu daha fazla acı almadan atlatmayı başarabiliriz. Şehitlerimizin ailelerine başsağlığı dilemekten başka hiç bir şey gelmiyor malesef elimden. Diliyorum böyle bir şeyi bir kez daha yaşamayız.
Size bugün Ateş Laneti'ni getirdim. Her ne kadar çok güzel olsa da ülkemizde devamını bulamadığım bir kitap malesef. Frost kitabında çok ünlü bir klişeyi alıp sıradışı bir kahramana dönüştürmüş. Ve bunu başarılı bir şekilde yapmış kesinlikle. Esas karakterlerimizden biri Vladivaslav Basarab,namı diğer Vlad Tepesh. Ya da illa bizim bildiğimiz adıyla söylemek gerekirse Kazıklı Voyvoda. Söylemem gerek,adam lakabının hakkını kesinlikle veriyor. Kazıklara inanılmaz bir düşkünlüğü var.
Esas kızımız da Leila,ya da kitabın başında kullanmayı tercih ettiği ismiyle Frankie. Kendisi ailesinde uzak,sirkte çalışan genç bir bayan. Geçirdiği bir kaza sonucu büyük bir yaraya ve beraberinde kesinlikle hoşlanmadığı iki yeteneğe sahip oluyor. İlki,elektroşok. Dokunduğu herkese elektrik veriyor. İkincisi ise daha karanlık; sağ elini kullanarak insanlardan bilgi parçaları alıyor. Geçmiş ya da gelecek fark etmeksizin. Zaten başını belaya sokan da bu yeteneği oluyor.
Leila sadece insanlardan oluşan bir dünyada yaşamadığının farkında. En yakından tanıdığı diğer türse vampirler. Yine de bir grup vampir tarafından kaçırılmayı beklediği söylenemez tabi...
Leila'dan bekledikleri çok basit olsa da inanılmaz derecede tehlikeli bir şey. Kimliğini söylemedikleri çok güçlü bir vampirin izini sürmesini istiyorlar. Sonrasında Leila'yı yaşatmak gibi bir niyetlerini az çok tahmin edebilirsiniz sanırım. Leila da bu gerçekten yola çıkarak büyük bir kumar oynuyor; Ateş Çıkaran'a neler olduğunu bir bir anlatıyor ve güvenliğine karşılık onunla anlaşma yapıyor. Komik olan şu ki,Leila Ateş Çıkaran'ın çok güçlü olduğunu anlamış olsa da hâlâ kim olduğuna dair bir fikri yok. Duyunca da inanmıyor ya,neyse...
Vlad Tepesh ise yeni bulduğu hazineyi bırakmaya niyetli değil. Leila'yı tutmak niyetinde,ister misafir olarak ister tutsak... Tamamen Leila'ya kalmış bir durum.Yaşamaya meraklı ve zeki bir kız olan Leila seçmesi gereken yolu akıllıca buluyor.
Zamanla çiftimizin arasında yarı güvene dayalı -ve kesinlikle 'tam kapsamlı' şehvete dayalı- bir iş ilişkisi gelişiyor. Zamanla iş ilişkisinden daha başka bir şeye dönüştüğü doğru olsa da ilk adımlar tamamen buna dayalı.
Bir yandan Leila Vlad'a düşmanlarını bulmasında yardımcı olurken bir yandan da Vlad Leila'ya güçlerini nasıl silah olarak kullanabileceğini gösteriyor. Geçmişiyle yüzleşmesinde teşvik edici bir rol oynuyor.
Ancak geçmişiyle yüzleşmesi gereken tek kişi Leila değil,Vlad'ın uzın zaman önce yok ettiğini sandığı düşmanı yeniden yükseliyor ve geçmişi de kendisiyle beraber getiriyor. Ölümcül düşmanlar,beklenmedik ihanetler ve entrikalardan oluşan bir ağın içine dolanmış bir serüven kitap boyunca son sürat ilerliyor.
Nefesinizi tutarak okuyacağınız,bitirmeden de elinizden bırakmayacağınız bir kitap,sizi temin ederim. Kitaptaki tek sorun,esas karakterin -ya da yazarın,bilemiyorum- Türklere inanılmaz bir nefret duyması. Yani,her kitabın bir kötü karakterinin olması gerektiğinin ve yazarın da yarihe dayanarak kurgusunu oluşturduğunun farkındayım ancak sanırım milliyetçi yanım biraz kendini ortaya serdi okurken. Kendime takılmamak gerektiğini söylüyorum, sonuçta başka bir ülke aynı şekilde yazıldığında zorlanmadan okuyabiliyorsak,tarafsız yargılayabilmek adına bunu da rahatça okumamız lazım,değil mi?
Yine de,harika bir kitaptı. Türkiye'de bulamayınca devamını yurt dışından getirtmek durumunda kaldım ama pişman olduğumu söyleyemem. Okumanızı tavsiye ederim. Bir dahaki görüşmemize kadar kendinize iyi bakın arkadaşlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder