Selam gençler,nasılsınız görüşmeyeli? 😊 Türkçe bir paylaşım yapmayalı bayağı oluyor sanırım,bunun için özür dilerim. Bunun nedeninin temel olarak okumaya ara vermek zorunda kaldığımı,okuma fırsatı bulduğum az sayıdaki kitabın da genel olarak İngilizce olduğunu söyleyebilirim.
Pekâlâ,bugün bloga ilk defa kendi çektiğim bir fotoğrafı yükledim. Instagram'da kullanıyordum ama buraya hiç koymamıştım,yorumlarınızı bekliyorum. 😊 Ayrıca ilk defa bir blog yazısında iki kitabın birden tanıtımını yapacağım çünkü üzülerek söylemek zorundayım ki iki kitaplık bu seride ayrı ayrı yazı yayınlayacak kadar dolgun bir konu ya da içerik yok. Bir daha böyle bir şeyi yapmayı planlamıyorum,merak etmeyin...
Konuya geçecek olursak;elimizde bir genç kızımız var,adı Deniz. Kendisi işsizlikten ve genel olarak sistemden bıkmış,son yaşadığı talihsizlikle de çileden çıkıp akıl kârı olmayan bir şeye girişmiştir. İş başvurusu yapacağı şirkete geç kalan ve akabinde onu arayacaklarını söyleyen son bir cevap daha aldıktan sonra Deniz,bulduğu ilk internet kafeye dalıp özgeçmişini normal bir günde cesaret edip ağzına bile alamayacağı hakaretlerle dolduruyor ve o pespaye haliyle gördüğü ilk büyük şirketin kapısından giriyor. Bir araya getirilmiş ve üzerine düşünülmemiş birden fazla yalanın da yardımıyla - ve kesinlikle şirket yöneticisinin yakıp kavuran öfkesiyle 😉- işe,kesinlikle beklemediği bir şekilde, kabul ediliyor.
Olayı az çok anladık,şimdi bir de esas karakterlerimize göz atalım bakalım. Deniz;fazlasıyla sakar,inanılmaz geveze ve daha da kötüsü nerede susmasını bilmeyen,hayatıyla ne yapacağı hakkında bir bilgisi olmayan yirmili yaşlarında genç bir bayan. Tuna ise genç yaşına rağmen şirkette inanılmaz yüksek bir yere ulaşmış,kariyerinin altın yıllarını altını bile sönük gösterecek bir şaşaaya taşımış,zeki,fazlasıyla sert ve - tahmin edin bakalım 😒 - aşırı derecede maço bir adam. Düzensizliğe,beceriksizliğe ve ya hak edilmeden istenen yerlere ( Deniz'e karşı olan tavrını anlayın diye söylüyorum ) hiç bir şekilde tahammülü yok. Ancak Deniz'in adını vererek girdiği Ahmet Bey'e ders olsun da bir defa daha böyle bir şey istemesin diye Deniz'i kabul ediyor. Hem de özgeçmişi okumadan.
Sonrasında olanlarsa az çok tahmin edilebilir,Deniz özgeçmişi almaya çalışsa da kesinlikle ve tamamen başarısızlığa uğruyor. Tuna sonunda özgeçmişi okuduğunda ise bir dakika bile geçirmeden onu kapının önüne koyuyor doğal olarak. Amcak iş burada bitmiyor.Deniz birkaç gün sonra eşyalarını almaya gittiğinde ayrılırken yine Denizliğini konuşturuyor ve asansörde yanlış kat düğmesine basıyor. Garaj katında Tuna'yı vurmak üzere olan bir adama karşı uyarıyor ve ikisi de son anda paçayı sıyırıyor. Temel bir sorun var,tetikçinin yüzünü sadece Deniz görmüş durumda ve tahmin edileceği gibi bu Tuna ile Deniz'i daha ayrılmadan yeniden aynı denklemin içine atıyor.
İlk kitapta kayda değer tek olay bu diyebilirim. Geri kalanı daha çok Deniz'in Tuna'yı sinir etmesi,ona neredeyse kelimenin tam anlamıyla ağzının sularını akıtarak bakması ve onun gibi olaylarla dolu.
İkinci kitaptaysa serinin adını almasına sebep olan olaylar kendini gösteriyor. Bizim sarsak Deniz'imiz şirkete kabul sözleşmelerini imzalarken neye iza attığına - doğal olarak - bakmayıp hiç tanımadığı birinin eline kendi imzasının bulunduğu boş bir kağıt gibi bir koz veriyor. Aynı arkadaşlar Deniz'in kapısına dayanarak,ondan şirkette kendileri adına ajanlık yapmasını istiyorlar.
Kavgalar dövüşler cilveleşmelerle geçen belli bir sürenin sonunda Deniz bunu yapamayacağını söyleyince işler sarpa sarıyor tâbi. Ve Deniz'in berbat oyunculuk becerileriyle bir şeyler olduğunu anlayan Tuna,ne olduğunu bulmak için harekete geçip fazlasıyla yanlış gerçeklerle yüz yüze geliyor.
Sonra ne geldiğini tahmin edebilirsiniz sanırım. Tuna yeniden,bu defa çok daha berbat bir şekilde,Deniz'i kapının önüne koyuyor, gerçek anlamda.
Size mutlu sonun nasıl geldiğini de anlatmak isterdim ama şu an bile yeterince açık vermiş durumdayım,orasını size bırakdam daha doğru olur sanırım. 😃 Kitapla ilgili çok büyük iki sorunum olduğunu söyleyebilirim. İlki Deniz'in, Tuna'ya içeriye bakmadan sadece dış görünüşe bakarak vuruluyor olması. Ve her seferinde de bunu okuyucunun gözüne sokmayı ihmal etmiyor. Yanlış bir yönlendirmenin özellikle de okuyucu kitlesi olan genç arkadaşlar üzerinde kötü bir etki bırakma ihtimali olduğuna inanıyorum.
Bir diğer sorunsa çok yüzsüz olması,gurunu inatla hiçe sayan,karşılaştığım az sayıdaki karakterlerden birisi. Tuna'nın söylediği onca hakarete, birden fazla kez evden gerçekten onur kırıcı bir biçimde atılmasına rağmen bunları silip silip yeniden onun kollarına dönüyor. Aşkta gurur olmaz lafını pek çok kez duymuş biriyim ve bir yere kadar ben de buna katılırım ancak bu seviye Pabucumun Ajanı'nda inanılmaz derecede fazla.
İçindeki yer yer eğlenceli diyaloglar sayesinde okuması zevkli bir kitap olsa da para verdiğime üzüldüğüm tek seri diyebilirim. Eğer siz okuduysanız umarım benden daha fazla tat almışsınızdır.
Bir sonraki paylaşıma kadar hoşçakalın şekerler,kitapların size sunduğu dünyaların keyfini çıkarın. 😙😙
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder