30 Mayıs 2016 Pazartesi

Eragon-Christopher Paolini/Miras Döngüsü Serisi-1


Merhaba arkadaşlar,ben Charmzura. Umarım hararetli sınav dönemleriniz benimkiler kadar berbat geçmiyordur 😞 Şu geçtiğimiz bir iki haftada başıma gelmeyen kalmadı. Bir yandan sınavlarım bana nanik yapıyor bir yandan da biricik evladımı tamire göndermek zorunda kaldım. (Evlat dedimse yanlış anlamayın kendileri benim emektar,çok sevgili az saygılı masmavi Toshiba'm oluyor. 😃) Haliyle moraller yerin derinliklerinde petrol arayışlarına çıktılar. Üstüne bir de aynı iki gün içinde üç kez yağmur yedim ve sanırım hasta oluyorum 😷 
   Ama neyse, önemli olan buraya dönebilmek sanırım. 😃 Pekala,bugün size Eragon'u tanıtacağım. Kendisi fazlasıyla güzel,insanı her sayfada başka bir dünyaya sürükleyen bir kitap canlarım. Ve aslına bakarsanız belli bir açıdan başarıya ulaşabilmiş az sayıdaki kitaptan biri. O açı ne biliyor musunuz? Bu kitabı on iki yaşındaki bir çocuk da emekliliği gelmiş bir ruhu genç de hiç bir sansüre ya da engellemeye gerek kalmadan okuyabilir. Bence bu çok güzel ve önemli bir yetenek. 😊
   Konusundan bahsedecek olursam size,kapakta gördüğünüz üzere konumuz ehderhalar 😂 Ancak Paolini konuyu cidden çok farklı işlemiş,bu hikayede ejderhalarla beraber elfler,cüceler,bin bir türlü adını duymadığonız yeni yeni yaratıklar ve tabii ki insanlar var! Elfler ve insanlar ejderha binicileri -kitaptaki adıyla ejderha süvarileri- oluyorlar. Çok eski antik bir anlaşmanın sonucu bu,uzun ve kanlı bir savaştan sonra elde edilmiş tatlı barışın ödülü...
   Süvariler yüzyıllar boyunca ejderhalarla beraber üklenin refahını sağlıyor,onurlu yaşamlar sürüyorlar. Ta ki kafadan çatlak bir tanesi doğuncaya kadar tabi ki 😒 İsim verecek olursak,Galbatorix. Adamın adında bile meymenet yok ya,neyse... Bu zeka küpü bir ejderha tarafından seçiliyor ve bir Süvari oluyor,ancak aptallığı ve cahil cesareti yüzünden eğitiminin erken yıllarında enderhasının ölümüne neden oluyor.  Süvarilere gelip yeni bir ejderha talep ediyor ama böyle bir şeyin oluru yok. Galbatorix zamanla deliriyor ve baya uzun lafın kısası yanına on üç tane daha süvariyi alarak diğer Süvarilere savaş açıyor,kendine bir yumurta çalarak kara büyüyle ejderhayı kendine bağlıyor. Süvariler böyle bir sakdırıyı beklemeyecek kadar kendilerine güvendiklerinden amansızca bozguna uğruyorlar. Ve Galbatorix diyarın yönetimini o gün ele geçirip bu zamana kadar da elinde tutuyor, ancak beklenmeyen isyanlar var ve bizim meymenetsizin sakladığı üç yumurtadan biri çalınıyor.
   Kaderin fazla işveli bir rastlantısı sonucu da çalındıktan yıllar sonra pusuya düşürülen bir elf tarafından bizim esas oğlan Eragon'a gönderiliyor. Bir şekilde ejderhanın yerine dair kabaca bir bilgi edinen kral kesinlikle insan olmayan yaratıklarını peşindrn gönderiyor. Bu arada Eragon'un yumurtayı önce taş filan sandığını söylememiştim değil mi 😃 Ra'zac denilen bu yaratıklar köye gelene kadar Saphira - ki bu tatlı koz bizim ejderhamız oluyor- yumurtadan çıkıyor, bir parça büyüyüp gelişiyor,Eragonsa ejderhasıyla ilgili köyün hikayecisi Brom'dan bilgi alıyor. Söylemedi demeyin,bu Brom önemli adam bak. 😃 
  Ancak yaratıklar köyü basıp Eragon'un tek ailesi bildiği dayısını öldürüp evini yakınca bizim maceramız da başlıyor. Biraz fazla uzattım farkındayım,kusuruma bakmayın 😃 Ama kitap hakkında cidden kısaltılmış temel bilgileri verdim sadece size.
   Umarım okurken siz de benim kadar eğlenir ve zevk alırsınız. Bir dahaki yayında görüşmek üzere 😊
(Bana birazcık şans dilemeyi unutmayın 😘 )

25 Mayıs 2016 Çarşamba

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU(STEFAN ZWEİG)


Selam arkadaşlar;
Yine bir stefan zweig romanıyla karşınızdayım.
Bu romanımızın birde filmi mevcut biraz eski ama güzel bir film nostalji severlere duyurulur.
Zweig bu romanında tek taraflı bir aşkı anlatmıştır ve emin olun çok ilgi çekici bir kitaptır.
"Sana beni hic tanımayan sana ..." diye başlayan bir mektup ,bilinmeyen bir kadının bir adama karşı duyduğu derin platonik aşk yada saplantı ne derseniz artık .

Kitabi okumaya başladığım ilk sayfadan sonuna kadar gerçekten  bu kadar mı olur ,bir insan nasıl böyle sever ? Diye düşünmeden edemedim .

Genelde okuduğum kitaplar bir kaç sayfadan sonra ilgi çekici olmuştur benim için ama ilk kez bir kitap daha ilk sayfasından sarıp sarmaladı beni .

Tanınan ünlü bir roman yazarı ve ona çocukluğunu ,genç kızlığını düşünmeden umursamadan feda eden güzel bir kadın . Ona göre sevdiği adam için feda ettikleri o kadar sıradan ki öyle çok seviyor ki adamı bu kadarı imkansız dersiniz .

Bir çok kisi sorunlu bir kadının saplantısı olarak düşünür bilinmeyen kadını ,belki bir nebze doğrudur evet ama şu da bir gerçek ki kadın adami gerçekten çok sevmiştir.
adam herşeyden habersiz hayatını sürdürürken kadın ona ait şeylerle öyle çok mücadele verir ki hem ona hemde onu bir türlü tanımayan adama defalarca öfkelendigim doğrudur.

Hem kızdığım aptal diyerek yargiladığım hem de imrendiğim bilinmeyen kadın ömrünün son saatlerinde yazdığı bir mektupla onu hiç tanımayan adama nasıl çok sevileceğine dair çok güzel bir ders verir .bence kitabin devamı olsaydı o adamin ne denli yıkıldığını görürdük .

İnsanların ne kadar duygularla yaşadığını psikolojinin ne denli zayıf olduğunu gözler önüne serer .
Sevdiği adamin hayaliyle geçirdiği çocukluk, gençlik ve mücadele dolu hayatla birlikte  adamdan kalan son kırıntıları saklamak korumak adına kendinden bedeninden defalarca vazgeçen bir kadın .

Genç adama gelen göndericisi belirsiz mektup ona öyle bir anlatırki onu belki kenidisi bile bu denli farkında olmamıştır kendinin.
Yaşattığı onca şeye rağmen her doğumgününde göndereni belli olmayan o beyaz güller ve elinde aşkından kalan son hatırayı da kaybeden bir kadının tanrıya olan inancını yitirmesi nasıl yorumlanır ki ...


Stefan zweig'in romanlarında ki güçlü psikolojik gözlemleri bu kitapta da gözler önünde aşkın farklı bir boyutunu ele alan kitap  bitirdiğinizde etkisinden kurtulamayacağıniz tarzda .

Sözlerin tükendiği kitaplardan biri bilinmeyen bir kadinin mektubu
 iyi okumalar .
Görüşmek üzere ...


20 Mayıs 2016 Cuma

SATRANÇ (STEFAN ZWEİG)

Selam arkadaşlar ben calypso ilk klâsik yayınıyla karşınızdayım umarım beğenirsiniz :-)

Kitabımız SATRANÇ; stefan amcamızın diğer eserleri gibi bundada psikoloji ön planda tabiiki.
Gelelim kitabımıza ;
New york'tan buenos aires'e giden bir yolcu gemisi ...

Anlatıcımızın adı sanı belli değil boşa heveslenmeyin .şimdi bizim bu gizemli anlatıcımız gemide dünya satranç şampiyonu mirko czentovic'in de olduğunu öğrendiğinden beri tanışmak için kırk takla atar,en son yaptığı numarayla czentovicin ilgisini çeker .
Şampiyonumuz czentovic burnu havada ,kibirli, tek ilgilendiği satranç taşları ve oyunlardan kazanacağı paradır .

Birde bir karakter var ki ana karakterlerden değil ama unutulmaz derler ya aynen öyle.zaten olaylarin gelişmesine ortam hazırlayan da o oluyor.o ve onun hırsı desek daha doğru olur .basit bir denizci çocuğuna ne kadar şampiyonda olsa yenilmeyi bir türlü yediremeyen iş adamı  mcconnor.

Bizim anlatıcı ve mcconnor şampiyonu satranç düellosuna davet eder,  czentovic sadece yüksek meblâğlarla oynadığını belirterek reddeder .mcconnor'da oyunun finansmanını sağlayacağını söyleyip tekrar davet eder veee oyun başlar .
Sadece bir adama karşı bir düzine adam oynar ve buna rağmen kazanan yine czentovic olur.
İşte tam bu noktada hırslı mcconnor tekrar tekrar davet eder bu arada bayağı bir parada kaybeder tâbi .
Yenilen pehlivan güreşe doymaz hesabı bizim şampiyon bu bir düzine adami yendikçe bunlar şampiyonu davet etmeye devam eder .
Yine bilmem kaçıncı yenilmek üzere oldukları oyun sırasında bir izleyici ortaya çıkar vee günlerdir alt edemedikleri şampiyonu zorlamaya başlar hatta o kadar zorlarki şampiyonun ağzından ilk kez "patta"  ( berabere ) kelimesi çıkar.
Eee tâbi bizim mcconnor ve anlatıcı da şampiyonun bu denli zorlanmasını sağlayan adamı tanımak ve bir satranç maçına daha ikna etmek isterler.
Anlatıcımız gizemli adamla tanışmak amacıyla yanına gider ve teklifte bulunur .

Gizemli Dr.b ısrarla reddeder .Anlatıcımıza neden reddettiğini anlatmaya başlar...


Basit bir zeka oyunu gibi görünen satrancın bilinmeyen yönlerini ortaya çıkaran zweig bu kitabı yazarken nasıl bir psikolojideydi gerçekten merak ediyorum okuduğum ilk modern klâsik roman değil ve  buna rağmen başlarda odaklanmada ciddi sorunlar yaşadığım doğrudur ama kesinlikle etkisinde bırakan bir kitap .
 Ve bence bir düzine adamın bile yenemediği şampiyonunu Dr. B'nin nasıl zor duruma soktuğunu ve bu denli usta bir satranç oyuncusu olmayı nasıl öğrendiğini eminim sizde merak ediyorsunuzdur .

Bir dahaki yayında görüşmek üzere ...

19 Mayıs 2016 Perşembe

Miraculous Ladybug



   Hey guys,im here today with an anime series. Im actually, totally obsessed with this show 😃 I know this is for teens and maybe for kids but i really dont care. I have seen Miraculous Ladybug while my youngest sister watching and in that instant i found English dub version 😃 I finished all episodes less than 12 hours. 
   Okay,we have two high school student,one is Merinette and the other one is Adrian. Merinette is a bakers daughter,a good student and has so many issues with high school's mean girl Chloe. Adrian is son of a very rich and famous designer. His daddy is very strict by the way. He is also a model and this is his first year at school. 
   Then both of them find their Akumas and become a superhero 😃 
  The time they know wach other at school and behind the masks are the same time period. İnteresting thing is Merinette has a crush after she know Adrian but she doesn't really like Chat Noir 😃 
   But this is just opposite for me,i like Chat Noir more than i like Adrian 😃 He has a witty mouth and more cheerful when he waers the mask. When he is Adrian,he is a little sluggish. He always stands one step back and never says something when he sees something wrong.
   But Merinette is the same girl both as Ladybug and just Merinette. Except the times she sees Adrian 😃 She becomes totally clumsy and a little foolish then 😃    I finished season 1 now and looking forward to watch season 2. I think you should watch this anime series. Its really funny and good. Have a nice day 😊

Oniks-Jennifer L. Armentrout/ Lux Serisi


   Merhaba arkadaşlar, ben admininiz Charmzura (kısaca charmy de diyebilirsiniz 😉) Sizi çok özledim ben, siz de beni özlediniz mi peki? 😃 Uzun zaman kayıplara karıştım yine ama bu defa geçerli bir sebebim var yemin ederim! 😃 Finaller yaklaşıyor, jüri korkusu tepeme binmiş durumda ve dün gece neredeyse biricik laptopum bana veda ediyordu. 😟 Ama hepsini bir kenara bırakmaya karar verdim bir yarım saatliğine,iyi yapmışım değil mi 😊
   Her neyse bu kadar gırgır yeter. 😃 Oniks,Lux serisinin ikinci kitabı arkadaşlar. Baştan uyarıyorum,eğer ilk kitabı daha okumadıysanız bu paylaşımda spoiler yiyeceksiniz haberiniz olsun...
   Jennifer ablam yine çizgisini bozmayıp son sürat nefes kesen bir heyecan dalgasıyla bu kitapta da çarpıyor bize 😃 Obsidyen'in sonunda her ne kadar kahramanlarımız saldırıdan sağlam kurtulsalar da o meşhur tarlada olanların etkileri Katy ile gelmeye devam ediyor.Deamon Katy'yi iyileştirirken yanlışlıkla kendi özünden bir parça veriyor kızcağızımıza.Evet biliyorum tam Deamonluk bir hareket 😃 Kat artık rastgele enerji patlamaları yaşıyor, olmadık yerlerde eşyaları hareket ettiriyor ve bu yeni yeteneklerinden dolayı mütemadi olarak ödü kopuyor 😃 
   Aynı zamanda okulumuza yeni ve yakışıklı bir genç adım atmış durumda. Adı Blake ve Katy ile ilgilendiğini gizleme ihtiyacını hiç hissetmiyor. Bu Deamonda nasıl bir yansıma buluyordur dersiniz? Durun ben söyleyeyim: ölümcüle fazlasıyla yakın 😃 
Ancak hepsi bu kadar değil, yeni yakışıklı arkadaşımız Blake'in bir sırrı var: O da bir melez. 😲 Melez de neydi ki dediğinizi duyuyorum sanki 😃 Bu melez,arkadaşlar,tam olarak  Katy'nin dönüştüğü şey...
   Bu ortak özellik Deamon'un uyarı dolu ısrarlarına rağmen bir arkadaşlığı, bir partnerliği beraberinde getiriyor. Ancak unutulmaması gereken çok önemli bir şey var: bu tekinsiz koşullarda kimseye güvenme! Malesef Kayy bu çok değerli mantradan sapınca çok çooook kötü şeyler oluyor arkadaşlar. 
   Sonu gerçekten üzücü biten çok başarılı bir kitaptı. Devam kitabını acilen arattıran türden anlayacağınız. Tipik ben olarak okumanızı yine ve yeniden şiddetle tavsiye ediyorum şeker parçalarım,bir dahaki görüşmemize kadar kendinize iyi bakın 😙 ( ve bu arada beni özlemeyi unutmayın 😃)

17 Mayıs 2016 Salı

Merhaba arkadaşlar ben yeni admininiz calypso :-)

Sizlerle daha çok klâsik olarak sınıflandırılan kitaplar ve filmler hakkında paylaşımlarda bulunacağım .umarım yorumlarımı sizde beğenirsiniz .

Genellikle klâsik paylaşımlarda bulunsamda arada küçük kaçamaklarda yapabilirim hazır olun derim :-)

Diğer adminimiz charmzura'nın da dediği gibi sadece kitap değil, işimiz hayalgücünün ulaştığı hertarafa dilimizi değdirmek ...

Görüşmek üzere  :-)

3 Mayıs 2016 Salı

MAGİ


   Merhaba arkadaşlar, karşınızda ilk film yorumumla bulunmaktayım. Aslına bakarsanız filmi şu an izliyorum ve size söylüyorum BU FILM TAM ANLAMIYLA BERBAT!! İkinci yarıya gireli yirmi dakika filan olsa da bu yarıdan da bir şey çıkmayacağı anlaşıldı malesef...
   Konusu Ganzir isimli bir tarikat ve cinler tarafından ele geçirilmiş kadınlarla alakalı.
   Marla isimli bir kadının Amerika'daki gazeteci kız kardeşini Türkiye'ye çağırmasıyla başlıyor, aynı günün gecesinde ise öldürülüyor. Önce bu cinayet eski kocasının marifeti gibi görünse de aslında meşhur tarikatın yaptığı sonradan öğreniliyor. Kız kardeş Olivia ise sır perdesi tamamen kalkana kadar işin peşini bırakmamaya kararlı, yanına kız kardeşi Marla'nın iş arkadaşını da alarak yola devam ediyor.
   İkinci yarıda olaya bir de yazar dahil oluyor ve işler iyice sarpa sarıyor.
   Film gerçekten çok kötü arkadaşlar, Imdb'den 7 puanı nasıl aldı anlayamıyorum. Şu an filmin bitmesini dört gözle beklediğimi çok içten bir şekilde söyleyebilirim. Galiba bitmeden de çıkacağım. Kesinlikle önermediğim bir film ama zevkler ve renkler tartışılmaz diyerek çok da provoke etmemeyi tercih ediyorum, belki siz beğenirsiniz 😊 Yine de berbat olduğunu tekrar tekrar söylüyorum 😝